** Å høre: Daha çok, duymak diye tanımlayabileceğimiz, ama aynı zamanda dinlemek anlamını da taşıyan, her zaman kendiliğinden gerçekleşen ve otomatik olarak meydana gelen bir algılama durumudur. Yani, pasif bir dinleme şekli diyebiliriz. Yani, kulağımız açık olduğu sürece seslerin kulağımıza gelmesidir aslında. İsteyin ya da istemeyin. Duyma duyusunun gerçekleşmesidir yani. Örnekler verirsek;
✓ Jeg hører på mora mi. (Annemi duyuyorum. Yani şöyle diyebiliriz, mesela, annem konuşuyor ve ben duyuyorum. Yani belki dinlemiyorum ama sesi kulağıma geliyor. Yani dinlemiyorum belki ama duyma gerçekleşiyor.)
✓ Kan du høre meg? (Beni duyabiliyor musun? Yani, sesim sana geliyor mu gibi bir durum soruluyor. Dinleyip dinlememe değil söz konusu olan.)
✓ Lara hører hva vi sier. (Lara, ne dediğimizi duyuyor. Lara, belki dinlemiyor bizi. Belki çaba harcamıyor, ama sesimiz ona ulaşıyor yani.)
✓ Vi hører på musikk nå. (Müzik duyuyoruz şimdi. Yani müziği duyuyoruz. Ses kulağımıza geliyor. Bunun için bir çaba sarfetmiyoruz. Konsantre olarak dinleme işi yapmıyoruz ama duyma gerçekleşiyor.)
** Å lytte: Bilinçli, aktif ve konsantre olunmuş bir dinleme eylemini anlatır. Pasif duyma değil, aktif dinleme eylemi söz konusudur. Örnekler verirsek;
✓ Jeg liker å lytte til musikk mens jeg jobber. (Çalışırken, müzik dinlemeyi severim. Aktif bir dinleme eylemi vardır burada. Pasif duyma değil.)
✓ Han vil lytte til oss og finne en løsning. (O, bizi dinleyip, bir çözüm bulmak istiyor. Bilinçli ve aktif bir dinleme söz konusudur.)
✓ Han lyttet aldri til deg. (O, seni hiçbir zaman dinlemedi. Yine, aktif ve bilinçli bir eylem sözkonsu.)
✓ Vi lyttet til alle telefonsamtalene. (Biz, tüm telefon konuşmalarını dinledik. Aktif bir eylem sözkonusu.)
Bu paylaşımın sesli versiyonu ve daha fazla telaffuzlu paylaşımlar için, instagram sayfamı da takip edebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder